İstanbul’un en güzel ilçesi Beykoz’un , sessiz mahallesinden , kırmızı evin arka penceresinden karanlıkta kavak ağaçları’nın rüzgârla dans edişlerini ara ara kafamı önümde ki kağıtlardan kaldırıp bakıyor , göremiyor sesini duymakla yetiniyor ve bunları yazıyorum. Pencereyi biraz araladım , esen rüzgâr gözyaşlarımın yanaklarımdan süzülmesine izin vermeksizin esiyor , yanan mum ışığını ara ara dalgalandırıyordu. Evin koridorundan , odama vuran ışığı kapatmaya yeltenemiyorum. Üstüme ince bir şal alarak yazıma kaldığım yerden devam ediyorum.
Bir kavak ağacı düşünün , rüzgâr ne yana eserse dallarını o yana çeviriyor. Şu an görünmese de karşım da olanlar bundan ibaret. Biraz fısıltı , biraz da yağmur yağsaydı. Üstümde ki şalı bir kenara koyar , çıkar ıslanırdım. “Islanırdık.”
“Dık” , diyorum. Seven var , sevmeyen var dediğinizi duyar gibiyim. Sevdiğiniz yanınızda olsa bunu severek yaparsınız değil mi ? Sevdiği kişi yanında olmayan insan ne yapsın ? Yağmur altında göz yaşlarını yağmurla karıştırsın. Göz yaşlarını yağmurla paylaşanlara sıkıca sarılacağım. Onlar sarılmayı , sevgiyi hak ediyor. “Sıkı , Sıkı.”
Şöyle boyumun yetmediğine parmak uçlarımla boynuna sarılarak, boyumun yettiğine ise göğüslerimin arasına alarak. Ve kulağına bir şey iliştirmek istiyorum.
“Sen , mükemmel bir insansın.”
En önemlisi insanız…
Biraz üşüdüm , pencereyi kapattım o şekilde devam ediyorum. Ara ara , üzüntülerimi nasıl kalemimle kağıda dökerim diye düşünüyorum. Bazen dökülmüyor , tarifi olmayan yollardan geçince insan , yolun sonunu bulamıyor. Bulamadığım gibi.
Değerlerine sahip çıkan bir insanın , gurursuzluğunu da gördüm. Yüzsüzlüğünü de hatta sözlerini de gördüm. O insan söz vermiş ama sözü reddedilmiş. Umursanmamış.
Şimdi bu insan camın önünde oturmuş , elinin tersiyle akan göz yaşlarını siliyor. Derin bir iç çektikten sonra , kavak ağaçlarının seyrine dalıyor.
Bu insanın bu gece son , akşamı. Bu insan’a iyi bakın. Bu insan kalemini , kağıdını ve bu insan tüm yüreğini yanan mumum ışığında söndürüp gidecek. Bu insanı hiç kimse göğüsleri arasına alıp sarılmadı. Bu insan , vedaları hiç sevmedi ama hep vedalaşmak zorunda kaldı.
Ve bu insan kırmızı evin , kavak ağaçlarına bakan penceresinden size bir şarkıyla veda ediyor.
“BU GECE SON.”
İyi dinletiler.