Öfke alışık olduğum bir duygu değil ama berbat bir öfke sıkıştı içimde. Kusamadığım bir öfke , korkunç. Kendimi kirletmemeliyim bununla , çekip almalı çok uzağa atmalıyım. Şefkatle yoğrulmuş bir göğsün hak ettiği şey değil bu his ; tüm hisleri ezip geçen acımasız bir diktatör…
Ezilen duyguların özgürlüğü için savaşmalıyım fakat ne harcanacak vaktim , ne de kırılcak bir kalbim kaldı ne yazık ki. Mutlu veya mutsuz olmak için bir sebep de yok , yalnızca yemyeşil bir öfke uykudan önce kapıyı çalan. Ama kesinlikle nefret değil bu , biliyorum.
Bütün rüyalarını yakıp beklentilerimi toprağın altına gömüyorum. Yeryüzünden gökyüzüne doğru paraşütsüz düşüşüm devam ederken üstlerine tükürüyorum.
İçimde atıp duran bir güzelliği öldürüyorum , kırmızıya kör artık gözlerim. Görebildiğim tek kırmızı boğazını kestiğim anılarda akıyor , onlarda solup gidiyor.
İnsan en güzel kendini kandırıyor , en iyi kendini inandırıyor. Gerçekten iyiyse en çok kendine zarar veriyor , en çok kendini sevse bile…
Yavaş yavaş yok ediyor kendini “alışılmamak”la,
yoruluyor anlamaya çalışırken ve küsüyor her şeye , anlatamadıkça…
“Küsmek değil , Üzgünüm ,” diyorum.
İçim ölüyor , bir yağmur ıslatsın diye bekliyorum. Kocaman bir sebebi vardı haykırışımın. Kocaman bir susuşla taçlandırıyorum şimdi onu , kocaman bir yoklukla. Daha yazacağım , anlatacağım çok şey var hâlbuki. Ama kalemim öldü.
Sulamayı unutmuşum.