Bulamadım.
Biraz moralim bozulunca yatağımın içinde dönüyorum. Sanki geçecekmiş gibi , düşücelerim değişecekmiş gibi yön değiştiriyorum.
Değişmiyor.
Fazla geçmeden , sırt üstü yatıp tavana bakıp aynı düşüncelerle baş başa kaldığımı fark ediyorum. Gözlerimi kapatıyorum , kâr etmiyor. Gözlerimden yanaklarıma , ordan yastığıma göz yaşımın aktığını hissediyorum. Yanaklarımdan süzülen göz yaşlarımın , yastığımla buluşmasında mutlu oluyorum. İçimi anca bu kadar güzel dökebilirdim.
İçimdekileri.
İçindekileri pek anlatamayanlar için güzel bir kurtuluş yolu olduğunu düşünüyorum ki biliyorum ki bir çok insan bu şekilde içindekileri döküyor.
Ama yastığına.
Ama bir omuza.
Ama bir dize.
Belki de bir mendil. Belki de bir mendil ile taçlandırıyor. Basit bir göz yaşı ve mendil değil. Yaşanmışlık. Bunun adı birikmişlik. Gözlerim her açtığımda kapıdan vuran koridorun ışığı yansıyor gözlerime. Umut diyorum ışığı görünce , umut var. Hep var. Bu cümle ile içimi tam toparladım derken , aynı cümle içinde çöküş yaşıyorum. Umutsuzluk diyorum. Mutsuzluk , mutluluk. İkisini de yaşayacağız , yaşıyoruz , yaşıyorum. Önce yatağımı ısıtan çoraplarımı ayağımdan çıkarıyorum. Işığı sırtıma dönüyorum , düşüncelerimi yastığıma döküp uyumaya çalışıyorum. Ertesi gün aynı düşüncelere sağlam bir şekilde günaydın diyebilmek için , uykularımı ihmal etmiyorum.
Sizi ise çok seviyorum…